
Köyümüz (8)
Friedrich SARRE
Küçükasya Seyahatnamesi (1895 Yazı)
Küçükmuhsine Köyü
Yol Tokalı (Takkeli) Dağ’ın eteğinden dolaşarak ve bir dizi kurumuş su yatağı ile geniş bir volkanik curüf alanından geçerek Sürek Ovası adlı yeşil ve verimli bir ovaya iniyor. Sürek Ovası’nı da güçlü bir nehir olan Başara Su (Ulu Çay) suluyor. Bu nehir aşağıda ki Konya’ya da akan ve şehrin suyunu borçlu olduğu nehir çünkü Başara Su sıcak aylarda kurumuyor. Daha sonra sağımızda yer alan küçük vadiye döndük ve kısa sürede Keçimuslu köyüne [Keçimuhsine, Küçükmuhsine] geldik.
Takriben 200 haneli köyün ortasından söğüt ağaçlarıyla çevrelenmiş küçük bir ırmak akıyor ve her iki tarafta yüksekliği 100 metreyi bulan dağ sıraları zemine dimdik iniyor. Bu dağların yüzeyine bir sürü mağara oyulmuş ve bu oyuklar kayaların içindeki diğer bir dizi mağaraya açılıyor. Bu mağaralar yerli halk tarafından ahır veya depo olarak kullanılıyor. Mağaraların bazıları eskiden mezar odası olarak kullanılmışa benziyor. Bu manzara insanın üzerinde müthiş ve ilginç bir etki yaratıyor. Kaya duvarlarının örten ve sadece mağara ağızlarının karalığı tarafından kesilen gri ton, kayalığın dibindeki köy evlerinde de devam ediyor. Ve insan mağara evlerinin nerede bitip, aynı taştan yapılan küp şeklindeki köy evlerinin nerede başladığını kestiremiyor. Kaya duvarlarında ki mağara girişleri gibi, evlerin koyu renk pencere boşlukları ve ahşap kirişlerin taşıdığı verandalar da duvarların tekdüze renginden ayrılıyor. Sadece kare planlı ve sade bir yapı olan caminin duvarları beyazlatılmış ve bu duvarlar tek renkli manzarada bir kesinti meydana getiriyorlar. Caminin bir yanından yükselen sivri damlı küçük ahşap kule, minare işlevi görüyor.
Manzara, akşam olup dolunay ortalığı neredeyse gün gibi aydınlatırken özel bir karaktere bürünüyor. Bize mola yeri olarak tavsiye edilen küçük evin damında uzun süre oturarak önümüze serilen ilginç manzarayı seyrettik.
Bu köyün kadınlarının hemen hemen hiçbirinin peçe takmaması ve erkeklerin bakışlarından kaçmaması dikkatimizi çekti, ama çok az sayıda ki haremlik ve selamlık olarak ayrılmış yerlerde kadın-erkek dağılımının çok büyük eşitsizlik gösterdiğini de defalarca gözlemledik. Yörük kızlarında peçe takma adeti hiç görülmez, ama burada karşımızdaki halk Türk’tü.
Zaptiyemize ve hizmetkârımıza, gideceğimiz yerlerde elişleri satın almak niyetinde olduğumuzu ve bunu her yerde yöre halkına duyurmaları talimatını verdiğimizden, akşamüzeri bize göstermek için getirilen nakış işlerinden satın alıyorduk. Az sayıda gezginin uğradığı bu çevrede iyi alışveriş yapma umudunu taşıyorduk. Alışverişi sonucu vardırmak genellikle zor oluyordu, çünkü insanlar o kadar yüksek fiyat talep ediyorlardı ki, sattıkları malın değerini kendilerinin de bilmediğini veya zaten “eski taşları” çok sevdikleri için pek de normal bulmadıkları yabancıların, mantık dışı fiyatları ödeyeceklerini sandıklarını düşünmeye başladık. Böyle durumlarda kabul edilir bir fiyatı hedeflemek ve malı ele geçirmek zor oluyordu, çünkü Türk köylüsü utanç duygusundan ötürü bir kere vermiş bulunduğu fiyattan çok aşağı inmiyordu. Bize uygun görünen yol, önce bizim düşük fiyatı teklif etmemiz ve bu fiyatın reddedildiği hallerde fiyatı bizim artırmamız oldu. Nitekim bu yöntemle çok ucuza alışveriş edebildik. Yalnız, akşamüzeri fiyatını çok yüksek bulduğumuz için satın almak istemediğimiz bazı malların, ertesi sabah oradan ayrılırken daha ucuza bırakıldığı da oldu.
7 Temmuz günü saat sekize çeyrek kala Keçimuslu’dan ayrıldık, Başara Su vadisine geri döndük.
HALICILIK
Küçükmuhsine (Keçimuhsine) dokumaları İçin bkz. 1. Kocadağ, "Konya Küçükmuhsine Malı ve Cicimleri", Türk Halk Kültüründen Derlemeler,1994, Kültür Bakanlığı, Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara, 1996, s. 73- 83.
Konya yöresinin ünlü halı dokuma merkezlerinden biri de Küçükmuhsine (Keçimuhsine) yöresidir. Eski örnekleri daha çok, Karapınar civarında hataplı halı veya hataplı kilim diye bilinen, üst üste yerleştirilen mihraplardan meydana gelen desenleriyle tanınır. Halk arasında, bu motifin hayat ağacını sembolize ettiği ve İslâm inancına göre de, dallardan her birinin tarikatın derecelerini gösterdiği kabul edilir (Res.28).
Keçimuhsine halılarının yeni dokunan Örnekleri yatak halısı, duvar halısı, namaz seccadesi ismiyle bilinir. Yörede cicim teknikli dokumalar da yaygındır. Dokumanın malzemesi yündür. İğ ile iplik haline getirilen yünler gelep hâline getirilerek boyanır. Renklerinde, halkın deyimiyle, "kırmızı, kara mavi, kara yeşil, vişne çürüğü, siyah, demiri kahverengi, beyaz, açık yeşil, hava rengi (mavi), cevizi yeşil, açık mavi ve göğ (boyanmamış siyah ve beyaz renkli koyun yünü)" hakimdir. Bir halı, yine,halkın deyimiyle, "kara su (dar kenar), san su (geniş kenar), şapdal (zemin çerçevesi), çörekler, göl, ayna, üzlük, tosbağa (göbek)" bölümlerinden meydana gelir. Bunlardan her biri farklı desenlerle bezenir. Halk arasında motife nağış (nakış) denir. Nahşlar İçinde çiçek, sıçan dişi (ince, dar su), tosbağa (kaplumbağa), Haççanın suyu, çakı, el motifleriyle, gurt (kurt), örümcek, deve figürleri görülür.
ADI SOYADI | GÖREV YAPTIĞI YILLAR | |
Muammer ODABAŞI | ||
Hasan GÜNASLAN | ||
Ziya ÖZDENİZ | ||
Mehmet Ali ŞAHİN | 1999 | 2004 |
Mustafa ÇEVİKKOL | 2004 | 2009 |
Hasan BOZKURT | 2009 | 2009 |
Hasan KARAGÜL | 2009 | 2010 |
Muammer ODABAŞI | 2010 | 2014 |
Mustafa ÇEVİKKOL | 2014 | Devam Ediyor |
|
2 alacağına 1 Al Bari
Kütüklü Velilerden Yunus Amcam Lise zamanı sınavlara çalışıyor gecesini gündüzüne katıp sınava giriyor ve düşük not alıyor. Eve gelip annesine çalıştım çalıştım yine 2 aldım deyince Leyla Ninem ne bilsin garibim. Hay oğlum az daha çalışaydında 2 alacağına 1 alaydın bari diyor.
Soba
Eskiden köyümüzdeki evlerin çoğunda bugün ki şöminelerin atası olan ocaklar vardı. Bu ocaklar hemen hemen her odada olur ve hem ısınmak hem de aydınlatma aracı olarak kullanılırdı. Hala bazı evlerimizde duvarda yeri belirli olarak görülmektedir.
Günün birinde köyün zenginlerin biri Konya’dan soba diye bir şey getirir. Evlerine kurar doldurur ve yakar. Konu komşu bu yeni şeyi merak eder bakmaya gelir ve köyde bir söylentidir başlar. Vay efendim falanca bir soba getirmiş eve kokusu yok isi yok. Pek iyi bir şey falan diye konuşulur. Sobayı yeni gören hemşerimizin bir diğerine anlatırken kantarın topuzunu kaçırır.
“ Falanca soba diye bir şey getirmiş şehirden kumluğa kuracan maşaallah köyü ısıdır”.
Gramofon
Eskiden köyümüzde oda kültürü vardı. Şimdilerde pek kalmadı sadece yukarı mahalle Hacı Ömer Ağa odasını koruyabildi. Bayramlarda falan bayram yemeğini hala orda yerler. Köy odalarında köye gelen misafirler ağırlanır, köy meseleleri konuşulur, akşamları gençler buralarda toplanır eğlenirlermiş.
Eski zamanlarda köyden ancak okumak veya askere gitmek için çıkılırdı. Maşallah bizim köyümüzden o zaman da okuyan çoktu şimdide. Köyden okumak için çıkanlar şehirden köye yenilikleri taşırlarmış. Şehirde okuyan gençlerimiz yaz tatillerinde köye gelir hem ailelerine yardım eder bağda bostanda hem de akşamları odalarda öğürleri ile otururlarmış. Şehirden gramofon alan bir hemşerimiz odada arkadaşlarına gramofon dinletiyormuş. Tabi şimdiki gibi tek CD’de 130 şarkı yok taş plakta 1 şarkı. Plağın bir tarafını dinler sonra çevirip diğer tarafını dinlerlermiş. Tabi buda sık sık çevirmeyi gerektiriyor. Bu çevirme işine bozulan hemşerimiz.
“Lan şu plağı sini gibi yapsınlar da çevirip durmayalım” demiş.
Çayıra Çakılan Kedi
Altına barajının üstündeki mevkii Molloğlu yeri olarak bilinir. Sanırım eskiden burası Konya zenginlerinden Molloğlu lakaplı birine aitmiş. Sonraları köyden kişiler almış. Molloğlu atlarını getirip eski tarlasına çakar otlatırmış.
Buna kızan bir hemşerimiz evdeki kedisini alıp yola koyulmuş. Kediyle gittiğini gören köylülerimiz sormuşlar
- Hacı nereye gidersin böyle kediyle diye?
Hacı cevaplamış;
- Molloğlu yerine kedi çakmaya, onun atları yiyeceğine çayırı bizim kedi yesin.
Peygamber
Yukarı mahallenin imamı köylümüz olan Ahmet (Afat) amcaya çok takılırmış. Bir gün Hacı Ömer Ağa odasının önünde otururken Ahmet Amcaya takılmış;
- Ahmet Amca Peygamberimiz (s.a.v) Tepeköy'lü diyorlar doğru mu ? demiş.
Ahmet Amca kızarak cevap vermiş;
- Git işine hoca Tepeköy'den Peygamber mi çıkar olsa olsa bizim köylüdür.
Taybe'ninkinden Olsun
Köyden Konya'daki akrabalarına oturmaya gelen bir grup hemşerimiz akrabalarında sohbet ediyorlarmış. tabii kalabalık bir akraba topluluğu olunca haremlik selamlık oturulmuş.
Sohbetler edilirken ev sahibi hanım kahveleri getirmiş. Herkes kahveleri yudumlamış.
Taybe teyze Konya'da yaşadığı için bittikten sonra "Ziyade olsun" demiş.
Köyden gelen akrabası ne dediğini anlayamamış ve kıvrak zekasını çalıştırıp;
"Taybe'ninkinden olsun" demiş.
Horoz
Köylülerimiz yaz aylarını eskiden yaylada geçirirlerdi. Bütün büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar sürüler halinde yaylaya götürülürdü. Koyunlarını ve ineklerini sürü halinde götüren bir hemşerimiz tavuklarını ve horozunu da yaylaya sürerek götürmek istemiş.
Tabi ki horoz sağa sola kaçmaya başlamış. Hemşerimiz kızarak söylenmeye başlamış;
“Eri bilin geci bilin maravının yolunu niye bilmen” demiş.
(Eri bilin geci bilin: vakitli vakitsiz ötmeyi bilin)
Haddini Bil
Köyün koyunlarını otlatmak için koyunu olan herkes sırasıyla koyunları otlatmaya götürür. Geceleri ağıllarda kalınır. Çobanlar orda kendi yemeklerini kendileri yaparlar. Mustafa Çavuş Hasan Hüseyin Emmi’de bir arkadaşı ile ağılda yemek yapmışlar yiyecekler. Her şey hazırlanmış kurulmuşlar sofraya. Tam kaşıklar çorbaya gidecekken çorbanın içine bir sinek düşmüş. Hasan Hüseyin Emmi hemen kaşığı daldırıp çorba ile birlikte sineği yutmuş ve;
“Haddini bil” demiş.
Bravo
Köyümüze elektriğin yeni geldiği zamanlarda akşam veya yatsı namazını kılmak için camiye toplanmışlar. Namaz başlamış, kılınırken elektrikler gitmiş. Namaza devam etmişler ve o esnada elektrikler yeniden gelmiş.
Kabakçı Mustafa Amca kendini tutamamış ve bağırmış.
“ Bravoooooo”.
Ne yapacan işe yaramazı
Mor İsmail Mehmet dede son zamanlarında artık hiç kimseyi tanıyamaz olmuş. Köylülerimizden Helmi dede de hem ziyaret edeyim hem de helallik alayım diye gelmiş. Lakin Mehmet dede tanımamış. Helmi dede sormuş
- Mehmet, Helmi’yi bilin mi?
Mehmet dede cevap vermiş.
- “Boşver ne yapacaksın işe yaramazı” demiş
Helmi dede kendini tutamamış.
- “Bra bra bra” demiş
Cinler
Köyümüzde yaşamış olan Hatıp Hoca cin taifesi ile ilişkiler içinde bulunan bir zaatmış. Birçok işini cinlere yaptırırmış. Bu işlerden biride ektiği ekinlerin işlenip harman yerine toplanmasıymış.
Rivayete göre ekinlerin işlenmesine daha vakit varken Hatıp Hocanın ekinleri işlenip harman yerine toplanmış. Köylümüz bu işe şaşırmış ve Hatıp Hocaya sormuşlar;
Hoca cevap vermiş.
"Ben her sene ekinleri cinlere işletirdim, cinler bu sene tarlanın yanından geçerken nasıl olsa biz işleyecez deyip ermemiş ekinleri işlemişler" demiş.
Köyümüzde ve köyümüz çocukları ile çekilen Çürük Elma Filmi
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi
Araştırma kapsamına giren ikinci yöre olan Küçük Muhsine köyünde yün elde etmek amacıyla hayvandan kırkım işlemi Haziran ayında ve senede bir kez yapılmaktadır. Köyde yıkanan yünler önceleri taranırken günümüzde bu işlem dışarda para karşılığı yapılmaktadır. Taranan yünler iğlerle eğrilmekte ve ip haline getirilmektedir.
Yörede Istar'da denilen tezgahlar kullanılmaktadır. Bu tezgahların alt ve üst leventlerine yörede iğ denilmektedir. Köyde mevcut tezgah sayısı 10, yılda üretilen halı sayısı 30-50 civarındadır.
Eğrileri ipler "Gelep" adı verilen çileler haline getirilerek boyanması için şehre gönderilmektedir. Kullanılan boyalar kimyasaldır.
Çeyizlik halılar için yörede ipler, dokuyucular tarafından doğal boyalarla renklendirilmektedir. Yörede "Çöğen" denilen kök boya kırmızı ve kınalı sarı adı verilen koyu sarı renk elde edilmektedir.
Ayrıca sütleğen ve sarmaşık bitkisinden de san renk elde edilmektedir.Kök boyadan kırmızı renk elde etmek için boya maddesi yıkanıp kurutulduktan sonra ezilerk toz haline getirilmektedir.
10-15 Litre kadar yoğurt suyu içine 250gr. kadar şap ilave edilerek su kaynatılır. Yörede şap "Seğ"' olarak bilinmektedir.
Şapla kaynayan yoğurt suyuna "Gelep" adı verilen çileler atılarak kaynatılmaktadır. Boyanın daha iyi tutması ve renk vermemesi için yapılan bu işleme "Seğleme" "Açılama" denilmektedir. Seğleme işleminden geçen gelepler daha sonra kurumaya bırakılır.
Ezilen boya Meşe ağacı kabuklarının parçalanarak atıldığı su içinde kaynatılır, 1 kg. boyada 3'aklaşık lkg. kadar ip renklendirilmektedir.
24 Saat boya içinde bekletilen ip boyadan çıkarıldıktan sonra büyük baş hayvan idrarı içinde birkaç dakika bekletilmektedir. Bu işlem iplerin parlaması için 3'apılm aktadır. Yörede idrar elde etmek için sığır kullanılırken, özellikle camızın idrarı iplere istenmeyen bir görüntü verdiği için tercih edilmemektedir.
Bu işlemden sonra gelepler hemen yıkanarak kurumaya alınmaktadır. Koyu renk için 1 kg. ipe 1 kg. kadar boya kullanılırken boya miktarı az tutulursa kınalı sarı denilen ko3aı sarı renk elde edilmektedir.
Yine yörede sütleğen bitkisinden sarı renk elde edilmektedir. Yıkanan sütleğen bitkisi kaynatılarak ipler bu sujnın içinde bekletilmektedir.
Teknik olarak bu yörede de Gördes düğüm tekniği kullanılmaktadır, ilme sıralarından sonra aynı kalınlıkta iki bükümlü iplerin kullanıldığı, iki yada üç sıra argaç atılmaktadır. Tezgahtan çıkartılan halı, sadece çırpılmakta başka bir işlemden geçirilmemektedir.
Tezde köyümüzde incelenen 10 halının fotğrafları ve açıklamalarıda mevcuttur.
Köyümüzle ilgili kısım tezin 84. sayfasında halı fotografları ise 134. sayfa yer almaktadır. İncelemeniz dilegiyle. Saygılar.
Tez çalışmasının tamamını görmek için Tıklayınız.
Konya Büyükşehir Belediyesi Şehitlik kayıtlarından ulaşılan bilgilere göre İstiklal Savaşı Şehitlerimizin listesidir.
|
|
|
|
|
|
|
|
Erenler Sultanı Büyük Veli Hacı Haydar Sultan (Erenler Tepesi)
Merkez Küçükmuhsine Köyü Erenler Tepesinde yatır. Küçükmuhsine köyü 1071 yılında Malazgirt meydan muharebesinden az bir zaman sonra kurulmuş tur. Köyde zeybekler, balaklar, koca hasanlar, Selçuklar, hanlılar mevcut olduğu bilinmektedir. Konya yıllığında Ulumuhsine ve Küçükmuhsine köylerinin Türklerin kayı boyundan geldiği anlaşılmıştır.
Söylentilere göre Selçuk beylerinden birinin iki kızından birini Büyükmuhsine ( Ulumuhsine) birini de Kiçimuhsine (Küçükmuhsine) köyüne verdiği bu iki köy bu isimleri iki kızdan aldığı söylenmektedir. Köy Konya ya 25 Km.dir. 150 hane civarındadır ve 770 nüfusludur. Küçükmuhsine köyü Mevlana Celalettin Rum’i türbesine senelik öcri 1045 akça ödediği tespit edilmiştir. Aynı köyde Mevlana vakıf değirmenleri içerisinde 29. sırayı almaktadır. Altınapa Hanın 598 Hicri 1201 Miladı yılında Beyşehir’e giden gurgurum Selçuklu Yolu üzerinde Küçükmuhsine köyünün mevcut olduğu İbrahim Hakkı Konyalının Konya tarihinde mevcuttur.
Konya’ya 20 Km’de bulunan Altınapa hanının üzerindeki kümbet ve kemer taşlarının Küçükmuhsine köyünden getirildiği tetkik neticesinde anlatılmıştır. Köyün yakın tarihlere kadar her tarafı tamamen ormanlık olduğu bu gün bir vasiyet üzerine köyde Rasim İŞCAN’ın evinde köyün hemen yakınında bulunan bir dağın burnu ve karaardıç denen mevkiden kesilen odununun mevcut olduğu tespit edilmiştir. Küçükmuhsine köyü içinde yakın zamana kadar büyük bir medresenin mevcut olduğu sonunda yıkıldığı anlaşılmış tır. Köyün tam doğusunda 500 M2lik bir Erenler tepesi denen bir tepenin bulunduğu tepenin önünde büyük kemer taşların hemen önünde asırlık 9 büyük çamın olduğu bu gün bu çamlara kimsenin dokunmadığı tespit edilmiştir.
Aynı köyden 1300 Doğumlu ve hane sahibi olan Ali Camızcı bizim odamıza Dere kasabasından Nuri Efendi Hoca, Başara Kasabasından Osman Efendi Hoca, Tatköy’den Hulusi Efendi Hoca, Ağrıs Kasabasından Bekteş Oğullarından Mustafa Efendi Hoca, Kızılören nahiyesinden Medrese müderrislerinden Alim ve Veli Seyyit Efendi Hoca Efendiler bizi odamıza babamın misafiri olarak kış devrelerinde gelirler 15-2O gün misafir kalırlar bende kendilerine hizmet ederdim dedi.
1904 yıllarında Konya valisi Ferit Paşa Seyyit Efendi Hocayı Kızılviran nahiyesinde ve medresesinde sık sık ziyaret etmektedir. Bir gün medreseyi ziyarete gelen Ferit Paşaya yemek hazırlanması için eve haber verilir. Evde arpa utlundan başka bir şey bulunmadığı hoca efendinin ailesi evinin havlusunda iki elini başına koyarak bir müddet ağladığı o esnada uzaktan geldiği anlaşılan bir atlı iki tane heybe ile hoca efendinin evini sorduğu eve gelen o atlının heybesinde et, süt, yoğurt, peynir, yağ, kaymak, ekmek ve yumurtanın bulunduğu hoca efendiye hediye olaraktan getirdiğini komşuların hemen hoca efendinin evine gelip misafir olan Ferit Paşaya gereken yemeğin yapıldığı öğrenilmiştir.
Seyyit Efendi Hoca bir gün bir mecliste sohbet esnasında Küçükmuhsine köyü erenler tepesindeki yatır satın hacı haydar sultan veli olduğunu ve zamanının kırklarından ve imamlarından olduğunu nakletmiştir. Yukarıdaki ismi geçen Hoca Efendilerin kış devrelerinde köye gelmeleri Hacı Haydar Sultan Velinin manevi daveti olsa gereğidir.
Mevlana İhtisas Kütüphanesinde 2176-5997 nolu yazma eserlerde Hacı Haydar Sultan Velinin kaydına rastlanmıştır. Aynı zamanda Doktor Hasan Özönder’in Konya velileri adlı eserinde Hacı Haydar Sultan Veli’nin ismine rastlanmıştır. 1950 yılında köyde Nafiz Yılmaz’ın oğlu Habib Yılmaz’ın düğününe gelen Konya merkez vaizi Konya ve havalisi Nakşi tarikatı hulefasından Esat Erbil Efendinin vazifelendirdiği Hadimli Hacı Osman Güleryüz Efendi erenleri ziyaret edip burada Hacı Haydar Sultan Veli yatır demiştir. Hukukçu din alimi ve hafız olan Mustafa Tozoğlu Efendi köyde erenlere bakarak şu dörtlüğü söylemiştir.
Aslı Arslan Yatağıdır
Erenlerdir Dağı vardır
Her şehirde namı vardır
Sultanı Kiçimuslanın.
Köyde Küçük Emin ve Hacı Ayış (Ayşe) kardeşler bize küçük Fadim denen kadın der idi Havuç karı denen kadın babama haber göndermiş şekke hasana selam söyleyin taş yaktı yaş yaktı erenlerde Hacı Haydar Sultan Veliye pilav döküversin demiş babam kireç yakar idi 1949 yılında köye üç derviş gelmiş akçam yemeğini misafir oldukları evde yedikten sonra erenlere Hacı Haydar Sultan Veliyi ziyarete gitmişler ve hazretin yanında gecelemişler. Sabahleyin üç dervişten ikisinin köye gelmiş olduğu köyden Dere kasabasına oradan Merama Hacı Mustafa namındaki kimsenin merkeplerle getirdiği diğer derviş ise dağ yolu ile Konya’ya geçmiştir.
Köyümüzden olup Konya merkez vaizlerinden Nuri Efendi Hoca erenlerde bir rahmet duasına çıkıldığında orada bulunan cemaate, cemaat kabri geçelimde öyle duralım namaza demiştir. Hacı Hıfzı Toprak bunu nakletmiştir. Köyden Ali İşleğin hanımı Şerife bir tarih Konya devlet hastanesinde yatır iken yanındaki kadın hastanın yanına bir ziyaretçi gelir, gelen ziyaretçi kadın bana sen nerelisin diye sorunca bende Küçükmuhsine’ denim dediğimde o kadın bana biz babamla şu hastamızı uçakla İstanbul’dan ziyarete geldik sizin erenlerde yatır Hacı Haydar Sultan Velidi ziyaret ettik dedi. 19800 yılında Abdullah Duran isminde bir ziyaretçi erenlerde su dörtlüğüsöylemiştir.
Dokuz çamlı belimiz var
Konya gibi ilimiz var
Erenlerde gülümüz var
Haydar sultan velimiz var.
Köyden İbrahim İnan diyor ki; Ben on iki yaşlarında idim yaz günü evimizin damında gece yatır iken erenlerde yüksek sesle kuranı kerim okunduğunu işittim ve anama söyledim anam bana oğlum sen yat uyu dedi. Köyden Gökkızın Fadim denen kadın 1978 de 86 yaşında vefat etmiş olup anam Gökkız bana derdi ki ben gençliğimde iki elinde iki bakraç kova ve elbisesi kireç veya beyaz toprak bulaşığı olan her tarafı beyaz bir kadının köyün doğu poyrazında İsmail gölü denen bir pınardan suyualıp erenlere doğru gittiğini gördüm o tarihlerde Velinin başucundaki büyük dergâhın daha yıkılmamış olduğu anlaşılmaktadır.
Konya’dan Ali hoca namındaki bir kimse ben bir hastalığım sebebiyle bir hoca efendiye okunmaya gitmiştim. Hoca efendinin ne okuduğunu dikkatle dinledim. Duasının içinde yarabbi erenlerde yatır Hacı Haydar Sultan hürmetine şu hastaya hayırlı şifalar verdiye dua etti dedi. Hacı Haydar Sultan Veli 8,5 asırdır bazı kimseler tarafından bilinip türbesi ve dergâhı ziyaret edilmiştir. Köyden Şemedin Hacı Mehmet; Dedem erenlerde bir
çam direği kesip ahıra atmış bizin koyun keçimiz sığır ve diğer hayvanlarımız zaman zaman çok zarar görüyor idi biz bunu babamla tespit edip ahırdaki direk olaraktan kullandığımız o çamı yerinden söktük ve erenlere attık geldik ve ondan sonra hayvanlarımıza bir zarar olmadı demiştir.
Köyde Mevlüt ve İbrahim İnanır kardeşler erenlerden çam kesip bir gece evlerinde uyurken evleri yanmıştır. Ondan sonra erenlerden bir daha çam kesip getirmemişlerdir.
Köyde Halil İbrahim Babayiğit diyor; Babam bana dedi ki bir tarih köyümüze yabancı bir İhtiyar derviş geldi ve misafir odasında üç gün kaldı giderken hep köylüler beraber uğurladık. Babam sona ben kaldım derviş bana dedi ki bazı kimseler erenlerde hazine arıyorlar orada hazine yoktur ve büyük bir veli yatmaktadır dedi.
Ali Keskin ben anam babam ve nenem dedemden işitirdim erenlerde Hacı Haydar Sultan yatır diye kabrin etrafı kafa taşları ile çevrili idi. Başucunda siyah büyük bir taş var idi. O büyük taşın olduğunu köyden Ayşe Güneş, Elmas Yıldırım, Elmas Şemetgil, Kamil Gönen söylemiştir. Mevcut kabrin başucunda ve iki metre derinlikte 80 Santim uzunluğunda 40 santim yükseklisinde olan taş bulunmuştur. Ve Hazretin kitabesi de taşın üzerinde yazılı olduğu anlaşılmıştır. Yazı Hüvelbaki sene 568 hicri Hacı Haydar Sultan yazılıdır. Yazı kabartmadır. Hacı Haydar Sultan Velinin burada türbesinin ve dergâhının bulunduğu katiyetle sabit olup Konya Müze Vakıflar Turizm Kültür Müdürlükleri tarafından görülmüş Fen ve Edebiyat Fakültesi öğretim üyelerinden ziyaretçi olmuştur. Büyük velinin burada mevcut olduğu tespit edilmiştir.
Az bir zaman içinde Velinin türbesi büyük bir ziyaretçi akınına uğramıştır. Ziyaretçiler memnun oldukları ve hazretin himmetine vasıl oldukları söylenmektedir. Köyden Hacı Ahmet Şahin dedi; Erenlerde bir kazı esnasında Hacı Tayip Efendi Hoca topraktan yapılmış bir abdest bardağı bulduğunu söyledi ben de onu bizzat gördüm dedi Hacı Mustafa Şahin ve kardeşi Ahmet Şahin dediler anam kadından işitirdik Erenlerde Hacı Haydar Sultan namına büyük bir evliye yatır diye.
Konya İmam Hatip ve Yüksek İslam Enstitüsü Arapça ve Farsça hocası olan Arif Etik Efendi Hoca erenleri üç defa ziyaretinde ben orada acayip bir feyz gördüm dedi. Köyde Ahmet Odabaşı Hoca Efendi bize gelen manevi bir emirle arkadaşlarımla beraber Konya’dan dağ yolu ile yaya olarak erenlere gidip ziyaret ettik dedi. Değirmen köylü Jandarma Memet diye bilinen kimse dedi; anam ameliyat olacak derecede hasta idi bir gece uykudan uyandıktan sonra oğlum bu gece bana erenlerden üç derviş geldi ve beni ameliyat etti dedi ve anam ondan sonrada hastalığından şifa bulup iyi oldu.
Hacı Havva Akarslan dedi; anam sultan kadından işittim ben dağa odun ve yakacak toplamaya gittiğim zaman sırtıma alıp köye rahatça getirirdim bazen de erenlerdeki çamların altına dökülmüş olan kozalaklarını toplar bir çuvala doldurur sırtıma alıp köye getirirken dizlerim titreye titreye getirirdim dedi. Köyde kadın isimlerinden Sultan erkek isimlerinden Haydar’a rastlanmaktadır. Selçuk hükümdarlarından Kılınç Aslan birin oğlu olan mesut bir babasının yerine tahta geçmiş olup çok uzun bir süre süren saltanatı zamanında 1116-1156 tarihlerinde Küçükmuhsine köyü erenlerde yatır Hacı Haydar Sultan Veli aynı devirde yaşadığı dergâhının ve türbesinin aynı zamana rastladığı yapılan araştırma ve kazı neticesinde anlaşılmıştır. KAYNAK: Mevlana Şehri Konya Mehmet Önder sayfa 19-20. Konya Alaaddin Cami Altınapa Hanı Medresesi mescidi çeşmesi aynı tarihlerde temelleri atılmıştır. Köyün kuruluşunun daha
eskilere dayandığı Hacı Haydar Sultan Velinin vefatından beri rahmet duasına çıkılacağı zaman devamlı olarak erenlere çıkılmıştır ve bu gelenek halen devam etmektedir. Köy Konya’ya 25 KM olduğundan zamanla Derbent Çiğil ve etrafındaki köylerden gelen misafirlerin uğrak yeri olmuştur ve halen misafir hane olarak köyde 7 adet misafirhane odası bulunmaktadır.
1981 yılında Medine’de ikamet eden din alimi ve Medine Harp Okulu Türkçe Öğretmeni Hacı Memduh Efendi 4 taksilik mahiyeti ile beraber Erenlerde Hacı Haydar Sultan Veliyi ziyaret etmiştir. Köyden Rasim Camızcı dedi; Yukarı cami imamı Hacı Rüştü Efendi Hoca bana dedi ki biz bir tarih erenlerde para aramak için yapmış olduğumuz kazı esnasında kireçli ve Horasanlı büyük bir duvara rastladık dedi.
Aşık Seyrani’den Bir Dörtlük
Arı geçmez çiçeğinden
Çiçek geçmez peteğinden
Bir erenler eteğinden
Kesme rabbani elim benim
Mutasavvur şairlerimizden Kaygusuz’un evliyayı dile getiren güzel bir nefesi.
Evliyaya eğri bakma
Kevnü mekân elindedir.
Mülke hükmü veren odur
İki cihan elindedir.
Sen anı şöyle sanursun
Sen cileyin bir ademdir
Evliyanın sırrı vardır
Gizli ayan elindedir.
Hakk bunda getirdi ani kullarını
İrşat için isteyene İman verir kahru ihsan elindedir.
Hak zatıyla sıfatıyla tecelli eyledi onu varlığı hak varlığıdır,
Emri süphan elindedir.
Kaygusuz abdal bu sırrı okudum anladım yazdım
Şimdi bu alemin hükmü kamil insan elindedir.
Şems ve Mevlana
Sayfa:48
Cenabu hak alemlere rahmet olsun diye evliyayı yeryüzüne göndermiştir. Evliya haktan öyle bir kuvvete sahiptir ki atılmış olan oku ona geri getirir. Veliler hatırlatma ve unutturmaya kadirdirler. Şu halde herkesin gönlüne hakimdirler. Şems ve Mevlana Sayfa 148
Köyümüzden Hacı Ömer Özdemir, Nafiz Yılmaz, Hacı Mehmet Ali Arıcı, Ali Gümüştaş, Hacı Mehmet Karabağ dediler; Biz gençliğimizde 5 arkadaş
Erenlere çam kesmeye gittik. Erenlerde çam keserken beşimiz de baltalarımız kırıp elimiz boş olarak köye döndük dediler.
Evliyayı Mevlana’dan dinleyelim "Hak ile oturup kakmak isteyen kişi velilerin huzurunda otursun."
Velilerin huzurundan kesilirsen helak oldun gitti günkü sen küllü olmayan bir cüzsün.
Velilerin huzurundan uzak1aşırsan hakikatte haktan da uzaklaşırsın.
Köyümüzde dışarıdan misafir olarak gelen hoca efendilerin zamanındaki bulunan alimler;
1-Konya Kapu cami vaizi Nuri Efendi Hoca
2-Konya Tahir Paşa cami imamı Tahir Efendi Hoca
3-Köyde Şükrü Efendi Hoca
4-Vehbi Efendi Hoca
5-Ahmet Efendi Hoca
6-Büyük Alim ve Sofi Seyyit Ali Efendi Hocanın bulunduğu.
1324 lü olan köyümüzden Hacı Mehmet Sarıgül dedi; Biz çocuk iken baharın kendi kuzularımızı halamın oğlu Halis ile erenler muhitine otlatmaya giderdik. Alim ve sofi olan Seyyit Ali Efendi Hoca bize siz kuzularınızla erenlere varmayınız ve orayı yaymayınız zira orada eren sizin ayağınızdan tutar der idi.
Hacı Ahmet Şahin ailesi Hatice Şahin dedi; Akrabamızdan Şerif gelin diye bilinen bir kadın anlatırdı birinci cihan harbine erenlerden bir grup asker düşmanlar çarpışmak için cepheye gittiklerini gördüm dedi.
Hacı Bektaşi Veliden
Evliyaya eğri bakma Kevnü mekan elindedir. Mülke hüküm süren odur. İki cihan elindedir. Sana yerden gökten büyük nasihat gördüğün ört görmediğin söyleme erenlerden pirden budur emanet gördüğün ört görmediğin söyleme erenlerin yolunu sürerler hep demini dervişlerin muini Mevla zikredir zikri.
Noktayı görüp bağdan bağı bilerek hadan geçtim gamı ferdadan hayderle gezer gördüm, Sakin ol kimsenin gönlünü yıkma gerçek erenlerin izninden çıkma eğer adam isen ölmezsin korkma aşığı kurt yemez uç da değildir. Evliyayı münkirler hak yoluna asi dur. O yola asi olalı gönüllerin pasıdır. Hakikatin manasını şerh ile bilmediler erenler bu dirliği riya ile girmediler. Hakikat bir denizdir şeriat anda gemi çoklar gemiden çıkıp denize dalmadılar. Hakikat erenlerin şerh ile bilmediler hakikat birliğine çünriya demediler. YUNUSDAN
Hazırlayan : Muharrem AKARSLAN
Küçükmuhsine köyünde yün elde etmek amacıyla hayvandan kırkım işlemi Haziran ayında ve senede bir kez yapılmaktadır. Köyde yıkanan yünler önceleri taranırken günümüzde bu işlem dışarda para karşılığı yapılmaktadır. Taranan yünler iğlerle eğrilmekte ve ip haline getirilmektedir.
Köyümüzde Istar'da denilen tezgahlar kullanılmaktadır. Bu tezgahların alt ve üst leventlerine yörede iğ denilmektedir. Köyde mevcut tezgah sayısı 10, yılda üretilen halı sayısı 30-50 civarındadır.
Eğrileri ipler "Gelep" adı verilen çileler haline getirilerek boyanması için şehre gönderilmektedir. Kullanılan boyalar kimyasaldır.
Çeyizlik halılar için yörede ipler, dokuyucular tarafından doğal boyalarla renklendirilmektedir. Yörede "Çöğen" denilen kök boya kırmızı ve kınalı sarı adı verilen koyu sarı renk elde edilmektedir.
Ayrıca sütleğen ve sarmaşık bitkisinden de san renk elde edilmektedir.Kök boyadan kırmızı renk elde etmek için boya maddesi yıkanıp kurutulduktan sonra ezilerk toz haline getirilmektedir.
10-15 Litre kadar yoğurt suyu içine 250gr. kadar şap ilave edilerek su kaynatılır. Yörede şap "Seğ"' olarak bilinmektedir.
Şapla kaynayan yoğurt suyuna "Gelep" adı verilen çileler atılarak kaynatılmaktadır. Boyanın daha iyi tutması ve renk vermemesi için yapılan bu işleme "Seğleme" "Açılama" denilmektedir. Seğleme işleminden geçen gelepler daha sonra kurumaya bırakılır.
Ezilen boya Meşe ağacı kabuklarının parçalanarak atıldığı su içinde kaynatılır, lkg. boyada 3'aklaşık lkg. kadar ip renklendirilmektedir.
24 Saat boya içinde bekletilen ip boyadan çıkarıldıktan sonra büyük baş hayvan idrarı içinde birkaç dakika bekletilmektedir. Bu işlem iplerin parlaması için 3'apılm aktadır. Yörede idrar elde etmek için sığır kullanılırken, özellikle camızın idrarı iplere istenmeyen bir görüntü verdiği için tercih edilmemektedir.
Bu işlemden sonra gelepler hemen yıkanarak kurumaya alınmaktadır. Koyu renk için 1 kg. ipe 1 kg. kadar boya kullanılırken boya miktarı az tutulursa kınalı sarı denilen ko3aı sarı renk elde edilmektedir.
Yine yörede sütleğen bitkisinden sarı renk elde edilmektedir. Yıkanan sütleğen bitkisi kaynatılarak ipler bu sujnın içinde bekletilmektedir.
Teknik olarak bu yörede de Gördes düğüm tekniği kullanılmaktadır, ilme sıralarından sonra aynı kalınlıkta iki bükümlü iplerin kullanıldığı, iki yada üç sıra argaç atılmaktadır. Tezgahtan çıkartılan halı, sadece çırpılmakta başka bir işlemden geçirilmemektedir.