2 alacağına 1 Al Bari
Kütüklü Velilerden Yunus Amcam Lise zamanı sınavlara çalışıyor gecesini gündüzüne katıp sınava giriyor ve düşük not alıyor. Eve gelip annesine çalıştım çalıştım yine 2 aldım deyince Leyla Ninem ne bilsin garibim. Hay oğlum az daha çalışaydında 2 alacağına 1 alaydın bari diyor.
Soba
Eskiden köyümüzdeki evlerin çoğunda bugün ki şöminelerin atası olan ocaklar vardı. Bu ocaklar hemen hemen her odada olur ve hem ısınmak hem de aydınlatma aracı olarak kullanılırdı. Hala bazı evlerimizde duvarda yeri belirli olarak görülmektedir.
Günün birinde köyün zenginlerin biri Konya’dan soba diye bir şey getirir. Evlerine kurar doldurur ve yakar. Konu komşu bu yeni şeyi merak eder bakmaya gelir ve köyde bir söylentidir başlar. Vay efendim falanca bir soba getirmiş eve kokusu yok isi yok. Pek iyi bir şey falan diye konuşulur. Sobayı yeni gören hemşerimizin bir diğerine anlatırken kantarın topuzunu kaçırır.
“ Falanca soba diye bir şey getirmiş şehirden kumluğa kuracan maşaallah köyü ısıdır”.
Gramofon
Eskiden köyümüzde oda kültürü vardı. Şimdilerde pek kalmadı sadece yukarı mahalle Hacı Ömer Ağa odasını koruyabildi. Bayramlarda falan bayram yemeğini hala orda yerler. Köy odalarında köye gelen misafirler ağırlanır, köy meseleleri konuşulur, akşamları gençler buralarda toplanır eğlenirlermiş.
Eski zamanlarda köyden ancak okumak veya askere gitmek için çıkılırdı. Maşallah bizim köyümüzden o zaman da okuyan çoktu şimdide. Köyden okumak için çıkanlar şehirden köye yenilikleri taşırlarmış. Şehirde okuyan gençlerimiz yaz tatillerinde köye gelir hem ailelerine yardım eder bağda bostanda hem de akşamları odalarda öğürleri ile otururlarmış. Şehirden gramofon alan bir hemşerimiz odada arkadaşlarına gramofon dinletiyormuş. Tabi şimdiki gibi tek CD’de 130 şarkı yok taş plakta 1 şarkı. Plağın bir tarafını dinler sonra çevirip diğer tarafını dinlerlermiş. Tabi buda sık sık çevirmeyi gerektiriyor. Bu çevirme işine bozulan hemşerimiz.
“Lan şu plağı sini gibi yapsınlar da çevirip durmayalım” demiş.
Çayıra Çakılan Kedi
Altına barajının üstündeki mevkii Molloğlu yeri olarak bilinir. Sanırım eskiden burası Konya zenginlerinden Molloğlu lakaplı birine aitmiş. Sonraları köyden kişiler almış. Molloğlu atlarını getirip eski tarlasına çakar otlatırmış.
Buna kızan bir hemşerimiz evdeki kedisini alıp yola koyulmuş. Kediyle gittiğini gören köylülerimiz sormuşlar
- Hacı nereye gidersin böyle kediyle diye?
Hacı cevaplamış;
- Molloğlu yerine kedi çakmaya, onun atları yiyeceğine çayırı bizim kedi yesin.
Peygamber
Yukarı mahallenin imamı köylümüz olan Ahmet (Afat) amcaya çok takılırmış. Bir gün Hacı Ömer Ağa odasının önünde otururken Ahmet Amcaya takılmış;
- Ahmet Amca Peygamberimiz (s.a.v) Tepeköy'lü diyorlar doğru mu ? demiş.
Ahmet Amca kızarak cevap vermiş;
- Git işine hoca Tepeköy'den Peygamber mi çıkar olsa olsa bizim köylüdür.
Taybe'ninkinden Olsun
Köyden Konya'daki akrabalarına oturmaya gelen bir grup hemşerimiz akrabalarında sohbet ediyorlarmış. tabii kalabalık bir akraba topluluğu olunca haremlik selamlık oturulmuş.
Sohbetler edilirken ev sahibi hanım kahveleri getirmiş. Herkes kahveleri yudumlamış.
Taybe teyze Konya'da yaşadığı için bittikten sonra "Ziyade olsun" demiş.
Köyden gelen akrabası ne dediğini anlayamamış ve kıvrak zekasını çalıştırıp;
"Taybe'ninkinden olsun" demiş.
Horoz
Köylülerimiz yaz aylarını eskiden yaylada geçirirlerdi. Bütün büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar sürüler halinde yaylaya götürülürdü. Koyunlarını ve ineklerini sürü halinde götüren bir hemşerimiz tavuklarını ve horozunu da yaylaya sürerek götürmek istemiş.
Tabi ki horoz sağa sola kaçmaya başlamış. Hemşerimiz kızarak söylenmeye başlamış;
“Eri bilin geci bilin maravının yolunu niye bilmen” demiş.
(Eri bilin geci bilin: vakitli vakitsiz ötmeyi bilin)
Haddini Bil
Köyün koyunlarını otlatmak için koyunu olan herkes sırasıyla koyunları otlatmaya götürür. Geceleri ağıllarda kalınır. Çobanlar orda kendi yemeklerini kendileri yaparlar. Mustafa Çavuş Hasan Hüseyin Emmi’de bir arkadaşı ile ağılda yemek yapmışlar yiyecekler. Her şey hazırlanmış kurulmuşlar sofraya. Tam kaşıklar çorbaya gidecekken çorbanın içine bir sinek düşmüş. Hasan Hüseyin Emmi hemen kaşığı daldırıp çorba ile birlikte sineği yutmuş ve;
“Haddini bil” demiş.
Bravo
Köyümüze elektriğin yeni geldiği zamanlarda akşam veya yatsı namazını kılmak için camiye toplanmışlar. Namaz başlamış, kılınırken elektrikler gitmiş. Namaza devam etmişler ve o esnada elektrikler yeniden gelmiş.
Kabakçı Mustafa Amca kendini tutamamış ve bağırmış.
“ Bravoooooo”.
Ne yapacan işe yaramazı
Mor İsmail Mehmet dede son zamanlarında artık hiç kimseyi tanıyamaz olmuş. Köylülerimizden Helmi dede de hem ziyaret edeyim hem de helallik alayım diye gelmiş. Lakin Mehmet dede tanımamış. Helmi dede sormuş
- Mehmet, Helmi’yi bilin mi?
Mehmet dede cevap vermiş.
- “Boşver ne yapacaksın işe yaramazı” demiş
Helmi dede kendini tutamamış.
- “Bra bra bra” demiş
Cinler
Köyümüzde yaşamış olan Hatıp Hoca cin taifesi ile ilişkiler içinde bulunan bir zaatmış. Birçok işini cinlere yaptırırmış. Bu işlerden biride ektiği ekinlerin işlenip harman yerine toplanmasıymış.
Rivayete göre ekinlerin işlenmesine daha vakit varken Hatıp Hocanın ekinleri işlenip harman yerine toplanmış. Köylümüz bu işe şaşırmış ve Hatıp Hocaya sormuşlar;
Hoca cevap vermiş.
"Ben her sene ekinleri cinlere işletirdim, cinler bu sene tarlanın yanından geçerken nasıl olsa biz işleyecez deyip ermemiş ekinleri işlemişler" demiş.